top of page

Bu haber bloğu
İstanbul Gelişim Üniversitesi
"Medya ve İletişim" öğrencileri tarafından yürütülmektedir.

MEDYA VE İLETİŞİM BÖLÜMÜ TİYATRODA

İstanbul Gelişim Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Medya ve İletişim Bölümü aralarında akademik kadro ve öğrencilerin de bulunduğu geniş bir katılımla tiyatro oyununa gitti.

PSİKOLOJİK RAHATSIZLIKLARIN İLACI DOĞADA SAKLI OLABİLİR Mİ?

Üçüncü göz, ruh molekülü, bilimsel ismiyle DMT (dimetiltriptamin); iki gözümüzün orta hizasında, EPİFİZ bezinde (pineal gland) işlev gören, tüm memeli hayvanlarda ve bazı bitkilerde doğal olarak bulunan bir moleküldür.

Epifiz bezi zihnimizin psişik algı merkezidir. Eğer ortadan ikiye kesilirse insan gözüne benzer. Bu nedenle eski Mısır ve Roma'da "Ra'nın gözü, Horus'un gözü" olarak da adlandırılmıştır.


DMT molekülü uykuda, ölüm ve doğum esnasında anne ve bebekte az miktarda salgılanır. Ölümden dönen insanların "Hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti." dediğini hepimiz duymuşuzdur. Evet, rüya görmemizi sağlayan hormon da bu!

Amazon yerlileri, kızılderililer, şamanlar yüzyıllardır içerisinde DMT bulunan belli psikoaktif bitkilerin karışımından elde edilen çayı (ayahuasca) astral bir seyahat, “ruh”un arınması, zihnin açılması, algının gelişmesi, depresyon ve diğer psikolojik ve fiziksel rahatsızlıkların tedavisi amacıyla kullanır. Ayahuasca, İngiltere ve ABD’de önde gelen psikologlar, psikiyatristler ve bilim tarafından da inceleniyor, kullanılıyor ve tavsiye ediliyor. Peru ve Brezilya’da olan Ayahuasca merkezlerinde düzenlenen seremonilere her ülkeden binlerce insan katılıyor. Meksika yerlileri bazı kaktüsleri aynı amaçla kullanıyor. Bazı doğu ülkelerinde ise insanlar DMT içeren deniz yosunlarını tüketerek epifizini geliştiriyor.

Mevlana "Üzerlik tohumu karanlığı örttü ve gerçek göründü." demiştir. Üzerlik tohumu da bol miktarda dmt içerir.

Dr. Breggin “Çocuklarımızı Geri Kazanmak” adlı kitabında kimyasal psikiyatrik ilaçlar hakkında şöyle demektedir: “Tüm psikiyatri ilaçları, beynin normal fonksiyonlarını bozarak biyokimyasal dengesizliklere ve anormalliklere neden olur.”

Çağımız gereği her birimiz birer self-obsesif narsist adayıyken; beyin kimyasını bozan, kilo aldıran (büyük bir kısmı kortizon içerdiği için), nöronlara zarar veren (nörotoksik), bağımlılık, halsizlik gibi birçok yan etkileri olan psikiyatrik ilaçları kullanmak yerine doğayla ve/veya kendimizle tekrar dost mu olsak?


Editör: Eda Düzgün



421 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page