top of page

Bu haber bloğu
İstanbul Gelişim Üniversitesi
"Medya ve İletişim" öğrencileri tarafından yürütülmektedir.

MEDYA VE İLETİŞİM BÖLÜMÜ TİYATRODA

İstanbul Gelişim Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Medya ve İletişim Bölümü aralarında akademik kadro ve öğrencilerin de bulunduğu geniş bir katılımla tiyatro oyununa gitti.

SİNEMA BU KADAR ACIYA DEĞER Mİ?



- Kütahya'da köyde yaşayan bir çocuk. Yöre ağzı ile konuşan, hayalperest ve maceracı. Resim yapmayı seven ve tek isteği çizdiği resimleri hareketlendirmek olan, bunun için de sık sık bilinçaltı dünyasında seyahatlere çıkan Ahmet Uluçay, yıllar sonra hayallerini yine bu köyde gerçekleştirecekti. Köye gelen taşıyıcı sinemayı görüp, hayranlığının hayatını ele geçirmesine izin verdi. Uluçay, köyden arkadaşı İsmail ile birlikte eski fotoğraf filmlerini kullanarak, tahtadan üç saniyelik video seyrettiren bir makine yapar. Daha sonra bu makineyi geliştirir ve ahırda sinema seyirleri düzenler. Hiç şüphe yoktur ki hayatı komple değişecek ve yıllar sonra Türkiye'nin en önemli yönetmenleri onun için “LUMİER KARDEŞLER İNGİLTERE’DE SİNEMAYI KEŞFETMESELERDİ, AHMET ULUÇAY KÜTAHYA'DA SİNEMAYI KEŞFEDERDİ.” diyecekti.

- Yine arkadaşı İsmail ile birlikte, Almanya'dan gelen bir gurbetçiden aldıkları eski bir kamera ile kısa film çekmeye başlarlar. Kameranın pili olmadığı için ilk zamanlar sadece elektrik prizi olan yerlerde film çekmek zorunda olan usta yönetmen, ilk çektiği kısa film ile Ankara Film Festivali’nde kendinden bolca söz ettiriyor, yıllar sonra unutulmayacak bir yönetmen olacağının sinyalini veriyordu aslında. Kısa film çekmeye devam ediyor, her filmin dekorunu kendi kuruyor ve filmleri ayakta alkışlanıyordu. O, köy yaşamından hiç vazgeçmedi; köyden hiç çıkmak istemedi. Öyle ki ilk çektiği uzun metraj filmde (KARPUZ KABUĞUNDAN GEMİLER YAPMAK) kendi hikâyesini anlatıp, Kütahya'nın köyünden bir kesit sundu izleyiciye. Bu film sonucunda Antalya Altın Portakal, SİYAD vb. birçok film festivalinde ödül üzerine ödül alıyor ve sahneye çıktığında ''BEN FİLM YAPMAK İCİN EŞİMİ YOKSULLUĞA, AÇLIĞA İTTİM. O İSE BANA DESTEK OLDU HER ZAMAN. ASIL YÖNETMEN ODUR'' diyerek ödülünü alıp sahneden iniyordu. Bu nasıl aşk? Peki, bu yoksulluk açlık mevzusu ne?



- Filmlerini izleyip ayakta alkışlayan yapımcılar, sinemacılar ona destek olmuyordu. Kapı kapı senaryosunu dolaştıran Ahmet Uluçay, sürekli ret cevabı alıyor ve sürekli eli boş Kütahya'ya köyüne dönüyordu. Tüm bu sıkıntılar onun hastalığını tetiklerken bir yandan da usta yönetmenden sinema yapma hakkını alıyordu. Öyle ki köydeki evinde kitaplık bile yoktu ve tüm senaryolarını, dosyalarını bir dolaba tıkıştırıyordu. Hatta günlüğünde ''HER İSTEDİĞİMDE ARADIĞIMI BULABİLECEĞİM, DÜZENLİ BİR ÇALIŞMA MASAM VE KİTAPLIĞIMIN OLMASINI ÇOK İSTERDİM "diyor. Ödül üstüne ödül alan fakat bir kütüphane dahi alamayan usta yönetmen Ahmet Uluçay... Dünyada filmleri ile Türkiye'yi temsil eden Nuri Bilge Ceylan bir gün ona ''HER ŞEYİ ÇOK FAZLA DERT EDİYORSUN" demiş ve Uluçay günlüğünde ''YAŞADIKLARIMI BİLGE BİRGÜN YAŞASAYDI, HAYATINA BÖYLE DEVAM EDEBİLİR MİYDİ BİLMİYORUM'' cevabını vermiş. İkinci filmini tamamlayamadan ölen Uluçay, geriye göz dolduran, örnek alınacak hayatını bizlere miras bıraktı.

- Şimdi şu sinemada mısır krizi, yok film hem sinemada hem de Netfilix'te yayında tartışmaları, küfür ile güldürme sanatı vb. konulara Ahmet Uluçay gözünden, onun hayatını düşünerek bakalım. İşte bunu düşünerek bakarsak Hollywood, Bollywood gibi bir Türk sinema endüstrisi oluşur.


Editör: Mustafa Çamran Azizoğlu

59 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page